Skip to content

Posts from the ‘Dört Arche’ Category

Kutsal SU

Eski Türk inançlarında toprak, su, ateş gibi maddeler kutsaldı.

Müslümanlar eski Türklerin kutsal saydığı bu varlıklara kendilerinin de “kutsallık” atfettiklerinin farkında değil gibidir.

Örneğin Habil-Kabil kıssasında kurbanın kabul edilmesi “ateşin kurbanı yakması” ile gerçekleşmiştir. O halde Hz. Âdem’in kurduğu ilk toplumda “ateş” kendisine kutsallık atfedilen bir varlıktı.

Müslümanlar ibadetlerinden önce kendilerini ya su ile (abdest alarak) ya da toprak ile (teyemmüm ederek) arıtmakta ve uzuvlarını kutsal ve temiz olan bu maddelerle mesh ederek Tanrı’nın huzuruna çıkmaktadır.

Bu durumda İslâm inancı ile eski Türklerin yer-sub kültü benzeşmektedir.

Suyun “kutsal” sayılması, onun “kirlerden arınma” imkânı vermesiyle ilişkili olmalıdır. Suyun “temizlik” özelliğinden farklı olarak “arınma” özelliğinin bulunması ona “kutsal” bir varlık olarak nazar etmemizi gerektirmelidir.

&&&

Türklerin suya “kutsallık” atfeden inançları, ona hürmet etmeyi gerektirmiştir. Nitekim, Cengiz Han’ın yasasına göre “suya bevleden (idrarla pisleyen) ağır şekilde cezalandırılacaktır.”

Türkler suyu bulandıran, kirleten kişilerde “kötülük” bulunduğunu düşünmekteydi. 

İslâmcılar bu hürmete ve kutsallaştırmaya dayanarak “Eski Türkler her şeyi putlaştırmış” diye düşündüler.

Hz. Peygamber (asv) de “suyu israf etmeyin” ve “suya bevletmeyin” dedi. Demek ki eski Türklerin “su” hakkındaki inançları ile İslâm’ın bize öğrettiği “suyun kutsallığı” inancı hiç de birbiriyle çatışıyor değildir.

Eski Türkler her varlığın ruhu olduğuna inandığından toprak, su, ateş gibi cemadatın (durgun varlıkların) “canlı” olduğunu düşünüyorlardı. Bu düşünceyle “toprağın, suyun ve ateşin” incinmemesini temin ederek yaşıyorlardı. Arınmanın kaynağı olan varlıkların saflığını bozmamak gerekiyordu. Böylece ağaçlar ve hayvanlar da kutsallığın topluluğuna katılıyordu. 

Oysa modern insanlığın kent tasavvuru, lağımları akarsulara ve denizlere bağlamakta, arıtan varlığı kirletmektedir.

Ne diyorduk: “Allah’ın akarsuları kutsaldır.” Artık kirliyiz. Zira, Ankara Çayı, lağım kokuyor.

&&&

Baştan beri, “Türklerde ‘yer-su kültü’ bulunması nedeniyle ‘SU KUTSALDIR’ dedik.

Ancak her su kutsal sayılacak mıdır? Suyun kutsallığı için temiz (arı) olması ve Tanrı’nın yüceliğini hatırlatması gerekir.

İslâm inancının da bazı sulara “kutsal” nazarıyla baktığını ve o suların “Tanrı’yı hatırlattığı”nı görmekteyiz.

Örneğin Hz. Cebrail, Hz. Hacer ve Hz. İsmail için çölde su çıkarır. Böylece Zemzem Kuyusu, kutsal mekânlardan sayılmıştır. Hz. Peygamber’den gelen rivayetlerde “Zemzem’in hangi niyetle içilirse ona o hususta şifa vereceği; susayanın susuzluğunu, acıkanın açlığını gidereceği” beyan edilmiştir.

Dede Korkut da “Su, Tanrı’nın yüzünü görmüştür; ben varayım bu suyla konuşayım.” diyerek, suyun Allah ile kurbiyetine işaret etmiştir.

İslâmcıların ve oryantalistlerin suya kutsallık atfetmeyi putperestlik olarak nitelemesi, İslâm’ın da suya kutsallık atfetmesi nedeniyle boşa düşmektedir.

&&&

Türk halk kültüründe “su gibi azîz ol” deyimi bulunduğu bilinmektedir.

Suyun “azîz”e benzetilmesinin nedeni, onun “arıtan”, “temizleyen” ve “hayat veren” bir varlık olarak Azîz Allah tarafından indirilmesinden olmalıdır.

Suyun sadece temizleme fonksiyonunu gören ve ondaki “arıtma” fonksiyonunu reddeden materyalist dindarlığa göre “Allah’tan başka kutsal” yoktur.

Onlara göre “suyun kutsallığı”ndan değil, sadece onun “hayat kaynağı” olmasından bahsedilebilir. “Su, hayattır” ve “hayat da dokunulmaz”dır. Suda bir kutsallık varsa bu, hayatın dokunulmazlığından kaynaklanmaktadır. Bu düşünce, varlıklara dış yüzünden bakması nedeniyle “tek gözlü” sayılmalıdır.

Suyun kutsallığını onun insan hayatının vazgeçilmezi olması (“hayat vericilik”) ve temizleyiciliği ile izah eden düşünce bu varlığı nesneleştirmektedir.

Eğer su hayat vericiliğinden ve temizleyiciliğinden dolayı “kutsal” ise, niçin ölüler toprağa verilmeden önce su ile yıkanmaktadır? Ölülerin suya ihtiyacı olmadığı gibi, yıkanmaya da ihtiyaçları bulunmamaktadır. Ölülerin yıkanması, özü toprak olan cesedin toprağa karışmadan önce arınmasını temin etmektedir. Suyla arıtılan insan cesedi, toprağa ilk doğduğu gibi sudan geçirilerek yatırılmaktadır.

Materyalist dindarlara göre su, H2O’dan ibarettir. Suyu “temizlik maddesi” ve “hayat sıvısı” olarak görmek onun “arıtan tinli varlık” özelliğini yok etmektedir.